Ana Sayfa Veysel Güney Kimdir? Basından Belgeler
SİZİN VEYSEL Videolar İmza Kampanyası İletişim
Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

Verin Veysel Kardeşi



Ethem Dinçer - mersinyasam.com

“Sahibini arayan mektuplar”* kitabını okumuş 12 yaşını yeni bitiren kızım. 12 Eylül darbesinden sonra Mamak Cezaevi’nden dışarıya gönderilen (daha doğrusu gönderilemeyen!) mektupların yer aldığı kitaptan söz ediyorum. Kadınlar koğuşundan henüz 20’li yaşlarının başındaki genç kadınların ‘gönderdiği’, ama ‘sahiplerine’ ulaşamayan mektuplardan.

‘Bunlarda ne var ki baba?’ diyor kızım, ‘yılbaşı kartları çoğu’. ‘Yeni yıl için yazılmış kartları niye göndermemişler ki?’

Kızımın şaşkınlığı bana geçiyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum. ‘Zalimliğin sınırı yok’ diyorum, ‘şerefsizler!’

‘Sokakla, kentle, ülkeyle bağlarını koparıp tecrit etmeye çalışıyorlar’ demeliydim belki de. ‘Yalnız olmadıklarını hissedecekleri belki de tek yolu böylece kapatıyorlar’ da diyebilmek mümkündü.

Ama olmuyor. ‘Sistem, kapitalizm, faşizm, devrim, mücadele…’ bir yığın söz sıralayabilecekken, ağzımdan ‘zalimler’ sözcüğü dökülüyor.

Her biri neredeyse sanat eseri güzelliğinde hazırlanan mektupları ve yılbaşı kartlarını neyse ki çöpe attığını söyleyen bir görevli on yıllarca saklıyor, sonra da 78’lilere ulaştırarak 30 yıl sonra da olsa sahiplerine ulaşmasını sağlıyordu.

Yine Adana’da üç devrimcinin (Serdar Soyergin, Mustafa Özenç, Ali Aktaş) idamına katılan bir görevli 30 yıl kadar sonra, yıllardır sakladığı veda mektuplarını, Özenç ve Aktaş ailelerine ulaşması için bir gazeteciye veriyordu. Bu mektuplar da yıllar sonra yerine ulaştı.

Yılbaşı kartlarını, veda mektuplarını sahiplerine göndermeyen cunta yönetiminin Veysel Güney’in cenazesine uyguladığı ‘kaybetme’ suçu ise halen sürüyor.

12 Eylül Cuntası’nın işlediği insanlık suçları saymakla bitmez. ‘Bir milyondan fazla kişi gözaltına alındı… diye başlayıp, ‘işkencelerle, gazete dergi toplatmalarla, gözaltında kayıplarla, sendika, parti kapatmalarla’ sürüp gidecek bir liste yapmak mümkün.

Ama sayılar neyi ifade ediyor ki? Sıralanmış suç dökümleri, aileye gönderilip yerine ulaştırılmayan bir kartpostal kadar anlamlı gelmiyor insanlara.

Cuntanın suç dökümlerinin içinde ‘şu kadar kişi işkencede öldü, şu kadar kişi gözaltında ‘kayboldu’ … ifadeleri bile yıllar içinde küllendi gitti. 2004 yılında Ankara’da düzenlediğimiz ilk darbe karşıtı mitingde o dönem öldürülen binlerce arkadaşımızın fotoğraflarını taşıdığımızda düzenleyiciler olarak biz bile şaşırmıştık! Ankara Garı’nın önüne serdiğimiz binlerce fotoğraf nasıl bir dönemi yaşadığımızın canlı ( ne yazık ki cansız!) kanıtları olarak bize bakıyordu.

Suç dökümleri yaparken belki de ‘suçların suçu’ sayabileceğimiz Veysel Güney’in cenazesinin verilmemesi olayına yeniden geldik.

Darbeyi anlamak mümkün. Siyasal uyanış, toplumsal hareketlilik korkutmuştu ‘kurulu düzeni’ . ‘Sistemi korumak’ için en büyük tehlike olan ‘devrimci gençleri’ ezmek gerekiyordu. Bölgedeki gelişmeler, özellikle de İran halkının Şah’ı devirmesi ve İslami yönetimin ABD güdümünde olmaması Ortadoğu’daki dengeleri alt üst etmişti. Türkiye ‘devrimcilere’ bırakılmayacak kadar değerli bir konuma gelmişti ABD için. O nedenle ‘our boys’ ları göreve çağırdılar! ‘Onların çocukları’ sosyal uyanışı darbeyle bastırdı ve ‘düzen korundu’.

Düzeni korumak için yaratılan korku ve şiddet ortamını da bir dereceye kadar anlamak mümkün. Demokratik tepkileri yok edebilmek için ‘gereken her türlü önlemin alındığı’ söylenince anlaşılmalıdır ki birileri ‘devlet dersinde öldürülecektir!’

Ama ‘devlet dersinde resmen idam edilerek öldürülen’ bir insanın cenazesini vermemek hangi mantığın ürünüdür bunu anlamak güç! ‘Devlet eliyle’ yok edilmiş birini ‘hüviyeti meçhul’ olarak kaydedip, cenazeyi aileye vermemek, ‘orduevinden’ gelen bir cenazeyi, ölüm nedeninde 'İD (idam)' yazan birini kimsesizmiş gibi gömmek, mezarlık görevlilerini mezar yerinin aileye gösterilmemesi için tehdit etmek darbecilere ne kazandırmıştır bilemiyoruz! Dünya cunta literatürüne geçecek bir durumdur bu! ‘Resmen’ ‘yargılayıp’, ‘resmen’ ‘idam edilen’ birini ‘hüviyeti meçhul’ olarak gömmek ancak bizim ülkemize özgüdür!

Dünyanın ‘zalimleri’ pek çok yok etme yöntemi bulmuşlardır. Uçaklardan denizlere atmaktan tutun da stadyumlarda kurşuna dizmeye kadar ‘alternatif’ kaybetmeler yaşanmıştır. Ama ‘idam ederek kaybetmek’ dünya literatürüne darbecilerimiz tarafından armağan edilmiştir!

Hadi darbecileri anladık! Varsayalım ki darbenin ‘hukuk tanımazlığını, zorunu, şiddetini’ mecburiyet olarak algıladık. Peki şimdi Necdet ve Erdal için gözyaşı dökenlere ne demeli?

Darbe döneminin neredeyse bütün idam karalarının‘intikam’ niyetiyle alındığını, idam edilen devrimcilerinin büyük çoğunluğunun ‘direniş gösterenler’ olduğunu, darbenin ‘direnişi kırmak için’ şiddetini artırdığını ve büyük bir hızla idamları gerçekleştirdiğini biliyoruz ama ‘idam edilerek kaybedilen’ Veysel kardeşimizin dosyasında açıkça görülen ismi ‘darbecileri yargılayacak(!)’ hükümetin bulamamasını nasıl çözeceğimizi bilemiyoruz!

Defalarca söyledik, TBMM’ne iki soru önergesi verildi. ‘Babası Ali Güney’e teslim edilmek üzere Veysel Güney’in cenazesini teslim alan Yüzbaşı Burhan Erdem’i’ bulamayan(!) bir hükümet darbeci generalleri nasıl yargılayacak?

Soru önergesine ‘emekli olmuştur’ cevabını verenler, emekli ‘kamu personelini’ bulup da ‘cenazeyi nereye gömdün?’ diye soramayanlar Kenan Evren’i nasıl yargılayacak?

TRT’nin haber programlarında idam edilen devrimcilerin mektuplarını okuyanlar, Gaziantep Mezarlığı’nda kimsesiz mezarları açıp DNA testi yapmayı düşünemiyorlar mı?

İdam edilen devrimciler için gözyaşı döken başbakan bir cenazeye ulaşamıyor mu? Doğru ya, işi çok onların! İdam edilen devrimcileri ananlara dava açmakla meşguller!

Referandumda birkaç oy fazla almak için, adlarını anarken bile ‘gülden ağır söylemediğimiz’ güzel kardeşlerimizi kullanan devletliler!

Veysel’i kaybedip, pantolonunu kemeri dört yıl muhafaza eden cunta görevlilerinden ne farkınız var? Gaziantep Mezarlığı yerinde duruyor! Yüzbaşı Burhan Erdem Ankara Orduevi’ne girip çıkıyor! Başvuru dilekçelerimiz Adalet ve İçişleri Bakanlığınızın arşivlerlerinde, soru önergeleri TBMM Başkanlığı’nda bekliyor!


Bir tek ‘talimatınızla’ harekete geçecek mekanizmalar elinizdeyken, gözyaşı dökmek neye yarıyor? Veysel’in 80 yaşını geçen anne babası hala cenazeyi bekliyor!


Referandumunuz, oylarınız sizin olsun! Biz Veysel’i istiyoruz. Kaybetme zalimliğine ortak olmayın.VERİN VEYSEL KARDEŞİMİZİ!


*“Mamak Zindanı Kadınlar Koğuşundan 26 Yıl Sonra Sahibini Arayan Mektuplar”Yayına hazırlayan, Devrimci 78'liler Federasyonu
 

VEYSEL GÜNEY'İ ARIYORUZ!
Mersin 78'liler Derneği